Başlamak İçin Kaydır
Lulu her zaman içi şefkatle ve anlayışla dolup taşan, hayatının ne kadarını gerçek dünyada geçiriyorsa bir o kadarını da hayallere dalarak geçiren bir yordle olmuştu. Bir gün maddi dünyada gezinirken, kanadı kırık bir kuşa benzettiği bir canlıya rastladı. Yardım etmek için yanına koştu ama kuş o anda minicik, muzip bir peri ruha dönüştü. Peri, Lulu'nun hiçbir şey yapmasına fırsat vermeden bastonunu alıp kaçtı. Lulu kıkırdayarak onu kovalamaya başladı.
Peri, Lulu'yu ormanın derinliklerine çekti. Kayaların altından, kütüklerin üstünden geçip yosun tutmuş kadim dikilitaş dairelerinin etrafında dört döndüler. Pericik bir şelalenin arkasına gizlenmiş bir mağaraya daldığında Lulu da peşinden içeri girdi. Peri hep biraz ilerisinde, kolunun yettiğinden azıcık uzakta kanat çırpıyordu.
Mağaranın derinliklerine indikçe indiler. Lulu birbirine dolanmış köklerin, ışık saçan mantarların arasında düşe kalka ilerlerken ruhlar alemine geçtiklerini fark etmedi bile. Çevreleri gitgide daha da tuhaf ve kafa karıştırıcı bir hal aldı. Yukarıyla aşağı, ileriyle geri, küçükle büyük birbirine girdi.
Sonunda, sanki aradan sonsuz zaman geçtikten sonra Lulu periyi yakaladı ve adının Pix olduğunu öğrendi.
Pix minik parmaklarını şıklatıp Lulu'nun mütevazı bastonunu ucu kıvrık bir asaya dönüştürdü, sonra da bunu yordle'a geri fırlattı. Asa, yapraklar çıkarıp çiçekler açınca Lulu hayret ve keyifle iç çekti. Böylece muzırlık, eğlence ve doğa sevgisi üzerine kurulu, sonsuza dek sürecek arkadaşlıkları başlamış oldu.
Pix, Lulu'yu Kayran'a götürmüştü.
Lulu'nun yurdu olan Bandle Şehri tuhaf, büyülü, mantık kurallarına aldırış dahi etmeyen, zamanın anlamsız ve maddi dünyanın doğa yasalarının neredeyse geçersiz olduğu bir yerdi. Fakat Kayran, Bandle Şehri'nden bile tuhaftı. Yordle'ların ortaya çıkmasından çok daha önce bile vardı. Hatta belki Bandle Şehri, Kayran'dan meydana gelmişti. Ham ve ilksel sihrin yönettiği bu yer o kadar gizliydi ki hiçbir yordle onu bulamamıştı... ta ki Lulu'ya kadar.
Kayran'da Lulu'nun büyü güçleri aşırı derecede arttı. Yordle, çevresini istediği gibi şekillendirebildiğini ve kendi biçimini dilediği gibi değiştirebildiğini neşe dolu kahkahalarla keşfetti. Aşırı geniş hayal gücünde ne var ne yoksa hepsi canlanmıştı.
Lulu, Pix'in kendisini Kayran'a ona yakınlık duyduğu ve yanına oyun arkadaşı istediği için mi, yoksa Kayran'ın ona başka bir amaçla ihtiyacı olduğu için mi getirdiğini bilmiyordu ama bu sihir dolu yere hemen âşık oldu. Hayatı yaratıcılık dolu sonsuz bir oyuna dönüştü ve dünyanın geri kalanını çabucak unuttu.
Sonunda hatırladığında, bir rüyadan uyanmış gibi oldu.
Lulu kendini tekrar maddi dünyada buldu. Aradan bir gün mü, bin yıl mı geçtiğini bilemiyordu. Yeni kavuştuğu gücün bir kısmının kendisinde kaldığını şaşkınlık ve sevinçle fark etti. Bu sayede küçük şeyleri büyütebiliyor, renkleri kendi beğendiği şekilde değiştirebiliyor, canlıları birdenbire uyutabiliyordu. Asasını şöyle bir savurduğunda en heybetli canavarları minicik, şaşkın kurbağalara ya da sincaplara çevirerek Pix'i çok eğlendiriyordu.
Yine de Kayran'ı özlemeye başladı. Oraya geri dönmeye karar verdi ama yolu hatırlamıyordu. Pix de yolu unuttuğunu iddia ederek yardımcı olmaya yanaşmıyordu ama henüz evine dönmek istemediği için öyle diyordu belki de.
Lulu yine de yılmadı, yola koyuldu. Kayran'a giden yolun hep değiştiğinden, birini takip etmenin diğerini takip etmekten farkı olmayacağından emindi. O anda canı en çok nereye gitmek isterse oraya gitmeye, gözüne eğlenceli görünüyor diye feci tehlikeli görünen durumlara atılmaya başladı. Seyahatleri onu dünyanın her bir köşesine götürdü. Gittiği her yere peşinden büyü, kargaşa ve bir sürü aksilik de geliyordu.
Demacia'da bir grup çocuğu girdikleri sıkıcı tarih dersinden kurtarıp yakındaki bir çayıra çıkardı. Oyunu yüzünden çocuklar bir sonraki ay dönümüne kadar şapkalı mantarlara dönüştüler. Bu sırada, endişe içindeki aileleri ve yerel güvenlik güçleri de onları boşu boşuna arıyordu. Lulu'nun niyeti pek böyle yapmak değildi aslında ama yine de eğlenmişti. Çocuklar sonunda evlerine dönüp olanları anlattıklarında kimse onlara inanmadı.
Freljord'un sınır bölgelerindeyse, Lulu iki rakip kabilenin silahlarını tam çatışmaya başladıkları anda çiçeklere dönüştürmenin çok komik olacağını düşündü. Bu fikrinin sonucunda elbette sınırsız bir kaos ve kafa karışıklığı ortaya çıktı. Lulu son zamanlarda kendini büyük bir keyifle Ionia'da kaybederek Qaelin'in ışık saçan hepgonca çiçekleri arasında oynamaya ve gereksiz bir ciddiyetle kendilerini sıktıklarını düşündüğü Gölge Tarikatı üyelerine eşek şakaları yapmaya kaptırdı.
Lulu Kayran'ı özlüyor ve oraya geri dönmek istiyor ama bir yandan da her gün daha çok macera ve eğlence fırsatı bulduğu için çok memnun.
Üstelik nereye giderse gitsin kalbinde Kayran'dan bir parça taşıdığının farkına vardı.