Başlamak İçin Kaydır
Kai'Sa tünelin ağzından dışarı doğru bakıyor ve kendini dünyanın ucunda duruyormuş gibi hissediyor.
Uçurum öylesine derin ki gün ışığı dibe erişemiyor bile. Etrafı başka onlarca tünelin girişiyle çevrili. Tüneller yüzeyin çok derinlerindeki kayalara oyulmuş. Artık açığa çıkmış ve parçalanmış durumda.
Belli ki burada bir zamanlar Hiçlik yaratıkları yaşıyormuş. Bu yuvaları da hiçliğe kattıkları şeylerle gelişigüzel inşa etmişler. Tüm bu keskin köşeler, hiçbir yere varmayan bu labirent gibi yollar, tek planları “dünyayı yemek” olan varlıklarca inşa edilmiş. Hiçlik bundan ibaret işte: Şimdinin ötesini düşünemeyen, sadece savaşma, tüketme ve yok etme içgüdüsüyle hareket eden bilinçsiz canlı makineler. Bu yaratıklardan o kadar çok öldürmüş ki, varoluşlarının başka hiçbir anlamı olmadığına artık emin.
Ama Kai'Sa'nın bulunduğu tünel farklı. Gelişigüzel biçimde hiçliğe katılmış bir yer değil. Kuzeye uzanan düz sayılabilecek bir çizgi. Kai'Sa burayı hemen hemen dört gündür takip ediyor. Bu tünel, bu geçit bilinçli olarak yapılmış. Bir amaca hizmet ediyor. Bu mümkün değil...
Kai'Sa bu geçidin götürdüğü yerden başlayarak mümkün olmayanı mümkün kılacak.
Şimdilik, geçit onu bu uçuruma getirdi.
Kai'Sa karşı taraftaki açıklıklara bakıyor. Ne kadar derin olduklarını kestirmek zor. Ama açıklıklardan birinin üzerinde durduğu geçidin bir parçası olduğuna adı gibi emin.
Kai'Sa omuzlarını geriye atıyor. Canlı zırhı uyanıyor, uyanır uyanmaz da Kai'Sa'nın derisini kendininkiyle sarıyor. Hayatında değişmeyen tek şey bu, küçüklüğünden beri onunla birlikte büyüyor. Ailesini, köyündeki insanları öldüren Hiçlik yaratıklarından biri. Yaratığın kabuğunu üzerinde taşıyan Kai'Sa'yı da artık herkes canavarlardan biri olarak görüyordu. Ama o kabuk olmasaydı dünyayı Hiçlik'ten koruyamazdı.
O kabuk olmasaydı bir hiç olurdu.
Omuzlarındaki pullu yumrular hareketleniyor ve Kai'Sa ilk hedefini belirlerken yumruların içindeki kristaller parıldamaya başlıyor. Kristalin ısısıyla oluşan plazmayı tünelin ağzından uçurumun dibine doğru yolluyor. Atışın uçurumu geçmesi altı saniye sürüyor. Ne büyük bir yer. Bir saniye daha geçiyor, attığı plazma bir yere çarpıyor. Burası değil. Aradığı şey bu değil.
Artık bundan sonra iş tekrar tekrar hedef alıp atış yapmaya kalıyor. Yaptığı atışların çoğu bir iki saniyede bir yere çarpıveriyor. Ama sabır, Kai'Sa'nın göbek adı. Usanmadan denemeye devam ediyor.
Güneş batmaya başlarken aradığı tüneli buluyor. Atışın uçurumu geçmesini bekledikten sonra saymaya başlıyor. Bir. İki. Üç.
Dört. Beş. Altı. İşte burası. Geçidin diğer ucu.
İşaretlemek için açıklığın çevresine birkaç atış daha yaparken sırıtıyor. Önceki atışıysa ilerlemeye devam ediyor... Bir şeye çarptı, korkunç bir ciyaklama duyuluyor.
Işığının görünmemesi için omzundaki yumruları içe doğru çevirip birbirine bastırıyor. Avının kendini göstermesi için sessizce bekliyor.
Bir ciyaklama daha. Geçidin öteki ucunda bir Hiçlik haşeresi beliriyor. Kai'Sa yıllarını Hiçlik haşereleriyle savaşmaya, onları gözlemlemeye ve sınıflandırmaya harcamış biri. Ama bu, daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyor. Yaratığın Kai'Sa'nın plazması yüzünden yaralanan pürüzsüz ve yuvarlak gövdesi, uzun alt çenesini açtıkça biçim değiştiriyor. Ağzı, korkunç açılardan fırlayan yarı saydam iğnelere benzeyen dişlerle dolu. Gövdesinin yanları şişip iniyor, tıpkı nefes alıyormuş gibi.
Yaratık dönerken, Veya kokluyormuş gibi, diye düşünüyor Kai'Sa. Gözleri yok ama yine de beni bulabilir. Güneş ufukta kaybolurken nişan alıyor. Hiçlik haşeresi... parıldamaya başlıyor. Ağzından dile benzer, mavi renkli yumuşak bir ışık yayan bir şey çıkıyor. İnsanların madenlere astıkları lambalar gibi görünüyor. Daha önce bunu yapabilen bir Hiçlik haşeresi görmemiştim. Kai'Sa yaratığın yarasının da parladığını fark ediyor.
O zaman bunun adı Lamba olsun. Bir atış yapıyor. Lamba'nın duruşu değişiyor. Birden tiz bir sesle ciyaklamaya başlıyor ve Kai'Sa'nın atışından sıyrılıyor. Olamaz. Kai'Sa bir atış daha yapıyor.
Yaratığın önünde durduğu tünel masmavi parıldıyor. Yüzlerce Lamba, ilkinin yanında beliriyor. Hepsinin ağzı açık, dilleri havada ve parlıyor. Kai'Sa yavaşça nefes almaya çalışıyor. Daha kötü durumlardan sağ çıkmışlığı var. Hepsi bir arada. Ne güzel. Kai'Sa hepsini birden alt etmeyi umarak yaratıkları yaylım ateşine tutuyor.
Atışları karşıya ulaşana kadar haşereler dört bir yana dağılıyor, uçurumun duvarlarına tutunarak yaylım ateşini hasarsız atlatıyorlar.
Ne...
Hepsi, yaralanan Lamba'nın önderliğinde bir arada hareket ediyor. Hem de Kai'Sa'ya doğru.
...oluyor böyle?
Ellerini kaldırıp sürüye doğru hızla ateş ediyor. Birkaçını vurmayı başarıyor ama sayılarının pek de azaldığı söylenemez. Yaklaşmaya devam ediyorlar, yolun çeyreğini tamamladılar bile. Kai'Sa etrafına bakınıyor. Pek fazla seçeneği yok. Bulunduğu yerden savaşmaya devam etmek, geldiği geçitten geri dönmek, şansını deneyip yaratıkların içine dalmak veya tırmanmaya çalışarak onlarla yüzeyden savaşmak...
Yukarıya bakıyor, sonra da sürüye. Yolu yarıladılar. Tırman. Kai'Sa, elleri ve ayaklarıyla tutunup dengede kalabilmek için kayaya çapraz şekilde dört el ateş ediyor. Kendini yukarı çekerek tırmanmaya başlıyor.
Ateş et, tutun, çek. Ateş et, tutun, çek. Kai'Sa elinden gelen en hızlı şekilde kendine yol yapmaya çalışıyor. Omzundaki yumrular sürüye ateş ediyor. Yaklaşıyorlar ama Kai'Sa'nın temposu iyi. Neredeyse yarısında...
Ve eli kuma giriyor.
Tekrar ateş ediyor. Artık ateş edip delebileceği bir zemin yok. Atışları kuma batıyor ve delinen yer hemen kumla doluveriyor. Tutunabileceği bir yer kalmadı. Kalan yolu zıplayarak geçebilir mi? Kai'Sa çenesini sıkarak canavarlara doğru dönüyor. Şayet gerçekten ölecekse, olabildiğince fazla yaratığı da beraberinde götürmeye kararlı.
Birdenbire Hiçlik haşerelerinin etrafındaki duvar çatlıyor.
Ve parçalanmaya başlıyor.
Yüzlerce Lamba düşen parçayla beraber aşağı yuvarlanıyor, ışıkları uçurumun karanlığında kayboluyor. Kai'Sa'ya doğru ilerlemeye devam eden sadece üç yaratık var. Artık onlarla başa çıkabilir. O kadar yakınlar ki dillerindeki dikenleri bile görebiliyor.
Üç el ateş ediyor. Lambalardan ikisi düşüyor. Bir tane kaldı.
Dikenli dilini Kai'Sa'nın kaburgalarına doğru sallıyor. Kai'Sa kayaya doğru savrulurken zırhının altında kaburga kemiklerinin çatırdamasını duyuyor. Zırhı yarasının üstünde kendini yenilerken nefes almaya çalışıyor. Sol eliyle duvara tutunurken sağ eliyle yaratığın dilini dikenlerin altından kavrıyor. Mor bir ışık dalgası yayılıyor. Lamba'nın dili Kai'Sa'nın elinde eriyor. Yaratık çığlık atarak geri çekiliyor. Kai'Sa nişan alıyor.
Bu kez ıskalamıyor.
Pekâlâ. Kai'Sa nefes alıyor. Tamam. Sonraki adıma geçelim. Yüzeye çıkmanın bir yolunu bulmak zorunda.
Tam o sırada kumdan ucu görünen taş küpü fark ediyor.
Bu daha önce burada değildi. Kai'Sa uzanıp tutunuyor, küpün boyu tam eline göre. Biraz asılarak kendisini taşıyıp taşımayacağına bakıyor. Sağlam görünüyor. Merakla bir yana doğru eğilip yukarı doğru bakıyor. Ta yukarıya kadar tam uzanabileceği noktalarda onlarca taş küp dizili. Ama şimdi şansının neden yaver gittiğini sorgulama zamanı değil.
Kai'Sa küplere teker teker tutunarak tırmanıyor ve yukarı ulaşıyor. Ay ışığında etrafa bakarken kum tepeleri ve kayalık uçurumlar dışında hiçbir şey görmüyor. Uzaklarda kum fırtınası başlıyor. Uçurumun içine doğru bakıyor. Gözlerini kısınca bir parıltı görüyor sanki...
Rüzgârın sesi şiddetleniyor. Fırtına çok hızlı yaklaşıyor. Yüzleşmek için dönüyor. Fırtınanın tam ortasında...
Kızın ne işi var?
Zemin, Kai'Sa'nın ayaklarının altında bir anda patlıyor. Kolu kırık kaburgalarına siper olmuş biçimde, havada fırtınaya doğru savruluyor. Havada sürüklenirken hazırlık yapıyor, omzundaki yumrular bir koçbaşı gibi önünde katlanıyor. Kai'Sa'ya saldıran kişi onu daha yakına çekmeye çalışıyorsa hayatının hatasını yapıyor demektir.
Birden, omuz yumrularına ve bileklerine dolanan bir şey onu aşağı çekip yere fırlatıyor. Kaburgalarının acısı iyice artıyor, kafası yere çarpınca kaskı çatlıyor.
Ayağa kalkıp bileklerini kurtarmaya çalışıyor. Taşlara dolanmış kırmızı bir atkı yere düşüyor. Boğuk bir çığlık atıyor, elleri parlamaya başlıyor.
Kızın yüzündeki şaşkınlık ve korku ifadesini görünce duruyor. Bunca yıldan sonra bile, insanların ona bakıp sadece bir canavar olduğunu düşünmeleri karşısında afallıyor.
Alış artık Kai'Sa. Ellerini havaya kaldırıp savaşmaya hazırlanıyor...
“Sen insan mısın?”
Kai'Sa kaskındaki çatlaktan kıza baktığını fark ediyor. Ah.
“Beni... görüyor musun?” Fark etmez ki. İnsanlar ondan hep korkuyordu, onun da insan olduğunu görseler de görmeseler de. Ama kızın yüzündeki ifade Kai'Sa'ya boş bir umut veriyor. Bu kez farklı olabileceğini düşünüyor. Kai'Sa'nın kaskı yavaş yavaş açılıyor ve yüzünün gerçek hali ortaya çıkıyor.
Kız dizlerinin üzerine çökerken Kai'Sa nefes almakta zorlanıyor. “Çok affedersin,” diyor kız. “Seni şey sandım da...”
“Canavar mı?”
“Yani, evet.” Kız eliyle uçurumu işaret ediyor. “Böyle yıkılan yerlerden sağ çıkan pek insan görmedim de.” Gözü Kai'Sa'nın ikinci derisine kayıyor. “Ayrıca pek... insana benzemiyorsun. İlk bakışta yani.”
Kız Kai'Sa'nın düşündüğü kadar küçük değil. Yaşıtı, hatta belki daha büyük. Kai'Sa taşlı ucundan havaya kalkmaya başlayan atkıyı izliyor. “Taşlar,” diyor sessizce. “Taşları kontrol ediyorsun.” Atkı sanki büyü yapılmış gibi uçarak boynuna dolanırken kız başıyla onaylıyor. “Kumdan o küpleri de sen çıkardın o zaman.”
Kız omuzlarını silkip gülümsüyor. “Aşağıda, o canavarların yanında birinin olduğunu hissettim. O yüzden de yardım etmeye çalıştım.” Gülümsemesi kayboluyor. “Haftalardır tek yaptığım şey bu zaten. Belki de aylardır. Artık takip edemiyorum.”
Kai'Sa bir anda yanmaya başlayan gözlerini kırpıştırıyor. Hiçlik'le savaşan biri daha var, diye düşünüyor. Benimkinden farklı bir taktikle ama olsun... “Peki sen kimsin?”
Kızın kaybolan gülümsemesi geri geliyor. “Adım Taliyah.”
Kumaş parçalarıyla ve sert taş levhalarla yapılmış çadırların Taliyah'nın işi olduğu belli. Çoğunlukla çocuklardan ve yaşlılardan oluşan otuz kırk kişilik grup, kampın ortasındaki büyük ateşin etrafında toplanmış. Çıt çıkarmadan, gözlerini kocaman açıp kambur durarak attıkları bakışlar öyle tanıdık ki.
Korkuyorlar. Kai'Sa kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyor. Böyle daha rahat hissederler. Halbuki bunu kendi rahatlığı için yapıyor.
Taliyah kollarını iki yana açarak Kai'Sa'yı takdim ediyor, sonra heyecanlı heyecanlı nasıl tanıştıklarını anlatmaya koyuluyor. Kalabalığın içindeki tek hareketlilik ateşin titreşmesi. Taliyah anlatmayı bitirdikten sonra aldığı karşılık hareketsizlik ve sessizlik oluyor.
Kai'Sa, “İstemezseniz giderim,” diye mırıldanıyor.
Taliyah kafasını iki yana sallıyor. “Yaralısın. Karnını doyurup dinlenmeden seni tekrar oraya gönderemem. Göndermem.”
Taliyah'nın yarı boylarında, omzuna kırmızı boyunluk atmış bir çocuk ayağa kalkıyor. “İnsan olduğuna emin misin?” Gözlerini kısıyor. “Belki de kılık değiştirmiştir, bilemeyiz ki.” Onu zorla yerine oturtmaya çalışan yaşça büyük iki kız yüzünden çocuk neredeyse düşüyor.
Taliyah gülerek, “Sen hiç gülümseyen Hiçlik canavarı gördün mü Samir?” diye karşılık veriyor. “Görmedim.”
Herkes beklenti içinde Kai'Sa'ya dönüyor. O da yüzüne gülümsemeye yakın bir ifade takınıyor, saldırgan görünmemek için dişlerini göstermiyor. Çocuklar korkmamışa benziyor. Oldu bu iş.
Samir tekrar ayağa kalkıyor. “Peki o zaman,” diyerek Kai'Sa'ya doğru yürüyor. Ona, yarısını yediği şişe geçirilmiş etten ikram ediyor. “Kum yılanımın kalanını ister misin?”
Kai'Sa yemeği kabul ettiğinde herkes rahat bir nefes alıyor. Eti şişten çıkarıp çiğnemeden yutuyor. Rahatlayan zırhı mırlamaya başlıyor. Saçına yeşim boncuklar takmış yaşça büyük kızlardan biri, Zaifa, ona biraz daha et uzatıyor. Kai'Sa bu kez yavaşlayarak tarçın, ekşi limon ve tütsülenmiş ul-tawaat meyvelerinin tadını çıkarıyor.
Yedikçe aklına ailesiyle yaşadığı eski günler geliyor, babası ateşte yemek pişirirken annesinin havanda ul-tawaat dövüşünü hatırlıyor.
Kai'Sa kendini toplamak için kafasını sallıyor, o hatıralara takılıp kalmanın hiçbir faydası yok. Aslında dinlenmesine gerek yok, karnı doyduğu için kaburgaları da iyileşmeye başlıyor zaten.
Ama kampta ortam rahatlamaya başladı bile, insanlar yemek yerken sohbet ediyorlar. Aralarında sırtı ona dönük oturanlar bile var. Güven göstergesi. Ve Taliyah'nın gözlerindeki umudu görmezden gelemiyor... Lütfen gitme, der gibi bakıyor. Bizi bu kadar çabuk bırakma.
“Bir süre daha kalacağım,” diyor. “İyileşene kadar.”
Geçidin bir yere gittiği yok ya.
Ölmüşler. Hiçlik onları öldürmüş, tıpkı benim aileme yaptığı gibi. Kai'Sa düşündüklerini dile getirmiyor.
Yaşlılardan bazıları güneşin kutsadığı Yükseliş'e ermiş savaşçılardan söz ediyor. Bazılarıysa son imparatorun hikâyesinden ve ölümünün ardından gelen kaostan bahsediyor. Zaifa, Yükselmişlere bulaşıp onları deliliğe ve kötülüğe sürükleyen karanlığı anlatıyor. Anlatılan şeyler pek inandırıcı değil ama Kai'Sa yine de pürdikkat dinliyor.
Hele kollarına taşlar takmış, yaşça daha büyük bir kız olan Kadira'nın anlattıkları iyice sıra dışı. Sai Kahleek'in ötesinde, binlerce yıldır büyüyle korunan Xolan adlı bir yerden söz ediyor. “Orası cennet gibiymiş,” diyerek iç geçiriyor. “Kütüphaneleri, bahçeleri ve uçsuz bucaksız akan suları varmış. Ve herkes güvende, korkmadan yaşıyormuş.”
Kai'Sa, ancak Kadira ve diğer çocuklar kendisine bakınca alaycı bir ses çıkardığının farkına varıyor. “Hiçlik var oldukça dünyada hiçbir yer güvende değil,” diyor Kai'Sa. “Hele ki Sai Kahleek'e bu denli yakın bir yer hiç değil. Dediğin efsaneden ibaret.”
“Hayır, gerçek,” diye ısrar ediyor Kadira. “Biz nereye gidiyoruz sanıyorsun?”
Kai'Sa tek bir kelime daha etmeden ayağa kalkıp hikâyecileri hikâyeleriyle baş başa bırakıyor.
Taliyah'nın çadırlardan birine yaslanmış, Zaifa ve Samir'le sohbete daldığını görüyor. Ay ışığı, yüzlerini yaktıkları ateşten daha çok aydınlatıyor. Zaifa parmağını açık bir parşömenin üzerinde gezdiriyor.
“Ciddi ciddi şu Xolan dediğiniz yeri aramıyorsunuz herhalde.” Kai'Sa cümleyi soru sorar gibi kurmuyor. “Bir hayal uğruna Sai Kahleek'i geçmeyi düşünüyorsanız kendinizi büyük tehlikeye atıyorsunuz demektir.”
Taliyah'yla göz göze gelen Zaifa, üzerinde doğu Shurima haritası çizili parşömeni Kai'Sa'ya uzatıyor. Sai Kahleek'in kuzeyindeki bir noktayı işaret ediyor. Xolan. Kuzey. Geçit de o yöne gidiyordu. Kai'Sa kaşlarını çatıyor.
“Bu insanlar için güvenli bir yer bulmamızın tek yolu bu,” diye açıklıyor Taliyah. “Evleri yok oldu, aileleri... parçalandı. Her şeyin yoluna gireceğine dair bir umutlarının olması gerekiyor.”
“Boş umut neye yarar ki? Söz konusu Hiçlik olduğunda, yapabileceğin tek şey kaçmak ve yeterince hızlı olduğunu ummak.”
Taliyah kafasını sallıyor. “Sai'nin etrafından dolanmaya kalkarsak yiyeceğimiz biter. Burada kalırsak yiyeceğimiz biter. Geri dönersek kendimizi harap olmuş kasabalarda buluruz. Başka nereye gidebiliriz ki?”
Kai'Sa dik dik Taliyah'ya bakıyor. “Sai Kahleek'te neyin yaşadığını biliyor musun? Neyin avlandığını?”
“Xer'Sai'ler. Anlatılan hikâyeleri hepimiz biliyoruz.”
“Hayır, asıl hikâye olan Xolan,” diyor Kai'Sa. “Xer'Sai'ler gerçek. Daha önce onlarla savaştım, hem de çok defa. Sai Kahleek onların yuvası. Orayı geçmeye kalkarsanız kurtulma şansınız yok.”
“Ben de Hiçlik yaratıklarıyla savaştım. Seni kurtardığımı unuttun mu yoksa?”
“Onlar Xer'Sai değildi.”
“Neyse ne, seni öldürmek üzerelerken onları ben yendim.” Kai'Sa, Taliyah'nın yüzündeki kararlılığı görebiliyordu. “Eğer tek umudumuz Xolan'sa benim de bu insanları oraya götürmekten başka çarem yok.”
“Ayrıca bir planımız var,” diye ekliyor Samir heyecanla. “Taliyah kumun üzerine köprü ya da duvar gibi bir şey yapacak ve böylece insanları birlikte karşıya geçireceğiz.”
Hiçlik beni aldığında ben de hemen hemen bu yaşlardaydım. Sesli olarak, “Ne yani, sen de mi taşları oynatabiliyorsun?” diye soruyor.
Samir, “Benim gibi kaya kızakçısını hiçbir yerde bulamazsın,” diyor kendinden emin bir gülümsemeyle. “O canavarların hiçbiri benim kızağımın hızına yetişemez. Hele bir denesinler...” Elleriyle yer patlamasını taklit ediyor. “Taliyah kaya mayınlarıyla onları perişan eder.”
Kai'Sa öfkeyle, “Saçma sapan konuşma,” diyor. Samir'in gülümsemesi soluyor. “Burada Rek'Sai'nin çocukları söz konusu. Bildikleri tek şey... yok etmek. Yollarına çıkarsanız ne olur biliyor musunuz? Hiçlik'e karışırsınız.” Eğilip yaklaşıyor. “Sizi duyarlarsa avlarlar. Dişlerini kemiğinize geçirene kadar da durmazlar.”
“Onu korkutuyorsun,” diye çıkışıyor Zaifa, sakinleşmesi için elini Samir'in omzuna koyarken.
“İyi. Korkması gerek zaten.”
“O zaman sen de bizimle gel,” diyor Taliyah kararlı bir ses tonuyla. “İnsanları korumamıza yardım edersin.”
“Olmaz. Çünkü siz de gitmiyorsunuz.” Kai'Sa, Samir'i işaret ediyor. “Bu çocukları öyle bir tehlikeye atamazsın. Ölürler. Sai'nin etrafından dolanın. Yanınıza alabildiğiniz kadar kişi alın. Yavaş olanları arkanızda bırakın, böylece onların yiyeceklerini...”
“Olmaz!” Samir, Kai'Sa'ya karşı çıkarken öfke dolu gözlerle bakıyor. “Taliyah bizi koruyacak. Ben bizi koruyacağım.” Göğsünü şişiriyor. “Bu insanlara yardım edeceğim ve hepsi karşıya geçmeyi başaracak çünkü... Çünkü hepsinin yaşamının bir anlamı var.” Ayaklarını yere vura vura kamp ateşine doğru yürümeye başlıyor, Zaifa da peşinden gidiyor.
“Tek şansınız bu,” diyor Kai'Sa sessizce. “Aksi halde hepsini ölüme mahkûm etmiş olursunuz.”
“Hayır.” Taliyah, Kai'Sa'nın tam önünde durarak gözlerini kaçırmasını engellemeye çalışıyor. “Dünyamız bir kilim ve her yaşam da bu kilimi oluşturan farklı renkteki iplikler. Her biri kilime başka bir güzellik katıyor.”
Off. Metafor da hiç sevmem. “Bu durumda Hiçlik de ateş oluyor,” diye cevap veriyor Kai'Sa. “Dokunduğu her şeyi yok ediyor. Kilime ateş sıçrarsa tamamen kül olur... tabii tutuşan iplikleri hemen kesip atarsan o başka. O zaman çoğunluğu kurtarmış olursun.”
“Yanılıyorsun. Kopan her iplik kilimin sağlamlığını azaltır, sökülmesini kolaylaştırır.” Güneş ufukta belirirken Taliyah'nın gözleri altın renginde parlıyor. “Hiçbirinden vazgeçmeyeceğim.”
Taliyah arkalarında hiçbir iz bırakmamak için taş yapıları yıkıp toprağa karıştırıyor. Kai'Sa olan biteni izlerken hemen bitmemesi için azar azar ekmeğini ısırıyor.
“Fikrini değiştirip bize katılmamakta kararlı mısın?” diye soruyor Taliyah. Taliyah'nın alnında parlayan ter damlaları Kai'Sa'nın dikkatini çekiyor. Belli ettiğinden daha fazla yoruluyor.
“Evet, gitmem gereken başka bir yer var.” İç çekiyor. “Sen de fikrini değiştirmedin herhalde?”
Taliyah omuz silkiyor. “Benim de gitmem gereken bir yer var.” Taliyah işine dönüyor. “Üzüldüm. Hiçlik canavarlarıyla nasıl başa çıkılacağını biliyorsun. Bu insanlara yardım edebilirdin.”
Onlara yapacağım en iyi yardım, o Hiçlik geçidini açanın ne olduğunu öğrenmek. Geçit bir amaç uğruna yapılmış... Beni asıl korkutan da bu. Kai'Sa bunları dile getirmiyor. Bunun yerine, “Umarım sen onlara yardım edebilirsin,” diyor.
Ama şimdi çok daha ıssız. Kai'Sa, Taliyah'yla o kadar vakit geçirmese daha mı iyi olurdu diye düşünüyor. Hayatının yarısından fazlasını tek başına geçirmişti. Sadece o ve yeryüzünün altında gezinen Hiçlik canavarları vardı. Tekrar insan olmanın ona bu kadar iyi gelebileceğini bilmiyordu.
Düşünceleriyle baş başa kalan Kai'Sa, zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyor. Çok geçmeden eski tüneller görmeye başlıyor. Geçidin duvarlarındaki devasa delikler farklı yönlere doğru gidiyor. Xer'Sai tünelleri. Sai Kahleek'in altındayım. Ama henüz görünürde Xer'Sai yok, sesleri de gelmiyor.
Tünellerden birinde maviye çalan bir parıltı görüyor. Kai'Sa sessizce ve olabildiğince az hareket ederek delikten karanlığa doğru bakıyor.
Birkaç ufak Xer'Sai görüyor, daha önce savaşıp adlandırdığı bir tür. İsimleri Çağırıcı; epey gürültücüler, iki ayakları ve tuttu mu bırakmayan dört çene pençeleri var. Cırıldayarak birbirleriyle konuşuyorlar. Tüm çölde yankılanan ciyaklamalarıyla diğer canavarlara taze av bulduklarını haber verebiliyorlar. Yanlarında dikenli yavrular duruyor, şimdiden Çağırıcılardan büyükler ve daha da büyüyecekler. Hepsi birlikte onlarca Lamba'nın etrafını sarmış.
İçlerinden bir tanesinin vücudunun yan tarafındaki iz, sanki yanıyormuş gibi mavi mavi parlıyor. Vurduğum Lamba bu, diye korkuyla fark ediyor Kai'Sa. Taliyah'nın saldırısında ölmemiş demek. Belki de hiçbiri ölmemiştir...
İzlemeye devam ederken yavrulardan birinin yaralı yaratığa yaklaştığını görüyor. Yaratık dilini çıkararak yavrunun boynuzuna dokunuyor.
Yumuşak, mavi bir ışık yavruyu sarmalıyor. Yavru da parlamaya başlıyor.
Aniden bağırmaya başlayan Çağırıcıların sesi, Kai'Sa'nın şaşkınlıkla iç çekme sesini bastırıyor. Ne yapıyor bunlar böyle? Diğer yavrular ve Çağırıcılar da Lambalara yanaşıp parıldamaya başlarken Kai'Sa'nın kalbi deli gibi çarpıyor. Xer'Sai'leri mi güçlendiriyorlar yoksa? Düşüncelerini toparlamak için kafasını iki yana sallıyor ve yaralı yaratığa nişan alıyor.
Ne yaptıklarını bilmiyorum ama onları durduracağım.
Tam o sırada bir gümbürtüyle yer sarsılıyor.
Devasa bir Xer'Sai Tepedeviren, sekiz gözünün üstündeki keskin boynuzla taş duvarı yıkıp geçiyor. Çenesindeki pençeler kayalara sürtünerek derin yarıklar bırakıyor. Attığı her adım yeri titreterek avının yüreğine korku salıyor. Tıslayarak boynuzunu Lambalara doğru sallıyor. Tek hamlede üçünü doğruyor, parçalanan bedenlerinden parlak bir kan akıyor.
Lambaların yaptığı şey Tepedeviren'in hoşuna gitmedi demek.
Lambalar ciyaklayarak geçide doğru kaçışmaya başlıyor. Kai'Sa'ya doğru geliyorlar. İçine akan o aşina olduğu gücü hissederken zırhıyla birlikte tam zamanında görünmez oluyor. Önce Lambalar, arkalarından da Tepedeviren, Kai'Sa'nın yanından geçip hızla kuzeye doğru ilerliyor. Tepedeviren'in boynuzu geçidin tepesinde derin bir yarık açıyor. Tavan içe doğru bükülüyor.
Geçit çökecek.
İleri atılarak kendisini göremeyen devasa Xer'Sai'ye yetişmeye çalışıyor. Bu geçidin nereye çıktığını öğrenmem gerek. Öğrenmek zorundayım.
Ama sonra, arkadan bir yerden... çığlık sesleri gelmeye başlıyor. İnsan çığlığı.
Kai'Sa kamuflajdan çıkıp geçit üstüne yıkılmadan önce atılarak yüzeye varıyor. Kaskı güneş ışığına adapte olurken gözlerini kırpıştırıyor. Toz bulutları yüzünden görüş alanı kısıtlı ve düşen kayaların sesi kulaklarını sağır ediyor ama hâlâ kopan yaygarayı duyabiliyor. Çığlık sesine doğru koşuyor.
Önünde, Tepedeviren'in geçidin tavanında boynuzuyla açtığı yarığı görüyor. Yarığın kenarından taştan bir platform asılıyor; platformun büyük kısmı çukura düşmemiş, hâlâ kumun üzerinde. Platformun üstünde duran insanlar çığlıklar atıyor, sakin kalan tek bir kişi göze çarpıyor. Taliyah. Taş köprüsü. Köprünün düşmesini engelleyen tek şey o. Kolları kasılmaktan titriyor ama platformun ön kısmını yavaşça yüzeye doğru taşıyor.
Aşağıdan bir çocuk bağırışı duyuluyor. Biri geçide düşmüş.
Kai'Sa, Taliyah'ya doğru koşuyor. “Geri çekilin!” diye bağırıyor köprü yükselirken. “Bir an önce çekilmezseniz hepiniz yerin dibini boylayacaksınız!”
“Samir aşağıda!” diye bağırıyor Taliyah, köprünün tamamı nihayet yükselip büyük bir gümbürtüyle yüzeye otururken. “Onu bırakamam!”
Boğuk bir çığlık atıyor ve bir eliyle havada itme hareketi yapıyor. Taliyah köprüyü kendisinden ve çöküntüden uzaklaştırıp güvenli bir yere yerleştirirken bir gürültü kopuyor. Sonra yarığın içine atlayıveriyor.
Kai'Sa kenardan aşağı bakıyor. Yardım etmezsem orada ölecek.
Kadira ve Zaifa köprüden koşarak geliyor. Kai'Sa ayaklarına doğru ateş ediyor.
“Ne yapıyorsun?!” diye bağırıyor Kadira geriye doğru sıçrarken.
“O dev Xer'Sai her an geri dönebilir,” diyor Kai'Sa. “İnsanları buradan uzaklaştırın.”
“Taliyah'yla Samir'in güvende olduğunu görmeden şuradan şuraya gitmeyiz,” diyor Zaifa yumruklarını sıkarak. “Sana yardım edebiliriz.”
Buna vaktim yok, diye düşünüyor Kai'Sa omzundaki yumrular açılıp kristaller güçle çatırdarken. Bu ikisini öldürürsem diğerleri kaçar.
Kadira ve Zaifa el ele tutuşuyor ama yerlerinden kımıldamıyorlar. Kai'Sa ateşin başında anlattıkları hikâyeleri hatırlıyor. Onunla yemeklerini paylaştıkları aklına geliyor. Başta ondan nasıl da korktuklarını ama gece ilerledikçe bu korkularını nasıl bir kenara bıraktıklarını düşünüyor.
...Onlara zarar vermek istemiyorum. “Ben aşağı inip onlara yardım edeceğim. Siz lütfen diğerlerinin yanına dönün. Sizin desteğinize ihtiyaçları var.”
Kadira'yla birlikte köprüye doğru koşmaya başlayan Zaifa hışımla, “Peki. Ama ikisini de geri getirmek zorundasın,” diyor.
Getireceğim. Söz veriyorum. Kai'Sa arkasına bakmadan önünde uzanan boşluğa dalıyor.
Ayakları, normal bir insanın kemiklerini kırabilecek sertlikte yere çarpıyor. Uzakta parıldayan Hiçlik haşerelerini görüyor. Sadece Lambalar değil, dönüştürdükleri yavrular ve Çağırıcılar da orada, pürüzsüz bir taş kubbenin etrafını sarmışlar. Taliyah ve Samir burada olmalı.
Uzaktan gelen gürleme sesinin hafifçe değiştiğini fark ediyor. Tepedeviren yön değiştirdi, diye düşünüyor. Lambaların peşindeyse... buraya gelecektir.
Kai'Sa canlı zırhının gücünü etkinleştiriyor. Bilekleri bir süreliğine mor bir ışıkla parıldıyor, sonra ışık sönüyor. Yine görünmez oluyor.
Çağırıcılara ateş ediyor. Beşi de ses bile çıkaramadan ölüyor. Yavrular dönüp saldırının nereden geldiğini bulmaya çalışıyor. Sadece kör Lambalar havayı koklayarak, tadarak onun varlığını hissedebilir. Yaratıklar nerede olduğunu anlayamadan yavruları da öldürüyor.
Ama şimdi başı dertte. Onlarca Lamba kendisine doğru koşuyor. Kamuflajdan çıkıp olabildiğince hızlı bir şekilde kaçmaya çalışıyor.
Yakalanması an meselesi. Deli gibi ateş ediyor ama sadece birkaç tanesini öldürebiliyor. Biri onu ayak bileğinden yakalıyor ve dilindeki dikenlerle zırhını parçalıyor. Saldırılardan kaçınmaya çalışırken yere düşüyor. Ama dört bir yanı sarılı, zırhının kendini yenilemesine izin vermeyecek bir hızla saldırmaya devam ediyorlar. Kollarından, bacaklarından ve yanağından kanlar akıyor. Kan dudaklarının üstünden süzülürken ağzına bakır tadı geliyor...
Birdenbire, yerde bir patlama oluyor. Lambalar geriye, Kai'Sa'dan uzağa doğru savruluyor.
Kafa karışıklığıyla duraksıyorlar. Kai'Sa arkalarına bakıyor. Kubbenin tepesinden Taliyah'nın kafası görünüyor. Kai'Sa'ya sesleniyor. Kai'Sa, kaskı kendini yeniledikten sonra Taliyah'nın ne dediğini duyuyor. “Bana doğru gel!”
Kai'Sa eğiliyor. “Yardımın gerek!”
Kai'Sa, durduğu yerin patlamasıyla Hiçlik haşerelerinin üzerinden Taliyah'ya doğru fırlıyor. Sağlam bileğinin üstüne iniyor. Hızlı koşmaya çalışıyor ama yapamıyor. Yine zırhının gücünü kullanıyor; zırh enerjisini tüketirken ayak bileğinin iyileşmesini hızlandırıyor. Uzun süre koşabilecek durumda değil.
Ama elinden geleni yapacak.
Canavarlar yaklaşınca Taliyah bir kez daha Kai'Sa'yı kendine doğru savuruyor. Bu kez indiği yer daha farklı, zemin sivri çıkıntılarla dolu. Kai'Sa çıkıntıların üstünden koşuyor, Taliyah'nın peşine takılmamaları için Lambaların dikkatini çekmeye çalışıyor. En öndeki Kai'Sa'nın yaraladığı Lamba. Aradaki mesafeyi kapatıp ona doğru uzanıyor...
Birden bir patlamayla paramparça oluyor, parlak kanı her yeri boyuyor. Kai'Sa şaşkınlıktan donakalıyor.
“Koşmaya devam et!” diye bağırıyor Taliyah. “Koşman patlamaları tetikliyor!”
Kai'Sa söylenileni yapıp Taliyah'nın etrafında koşmaya devam ediyor.
Lambalardan birkaçı arayı kapatıyor. Taliyah'nın “kaya mayınları” onları parçalıyor. Diğerleri olan bitenden ders alıp yavaşlamaya başlayınca Kai'Sa'nın atışlarının hedefi oluyorlar.
Sayılarını azaltmak uzun sürmüyor. Ama Tepedeviren geri dönerken gümbürtü artmaya devam ediyor. Fazla vaktimiz yok.
Sadece birkaç Lamba kaldı. Kai'Sa kubbenin yanında duruyor. Çok yorgun, kalan azıcık enerjisini toplayıp son birkaç atış daha yapıyor. Patlamalarla yavaşlayan Hiçlik haşerelerinin hepsini vurmayı başarıyor.
Sırıtarak Taliyah'ya dönüyor. Taliyah'nın rengi atmış, havadaki tozlar yüzünden öksürüyor. Kolunu Samir'in omzuna dolamış. Samir korkuyor ama bir yandan da Taliyah'yı ayakta tutmaya çalışıyor.
“Yapamıyorum...” diyor Taliyah nefes nefese. “Zemin... sağlam değil. Daha fazla tutamayacağım...”
Kai'Sa, Taliyah'yı kollarına alıyor. Samir'e de sırtına çıkmasını işaret ediyor ve içinde oldukları boşluğun duvarlarına doğru koşmaya başlıyor. Gücümün sınırındayım. Bu şekilde yüzeye ulaşabilir miyim bilmiyorum.
Taliyah birdenbire Kai'Sa'nın kolundan kurtulup sıçrayarak ayaklarının altında yükselen bir platform oluşturuyor. Kai'Sa'yı da kendine çekiyor ve hep beraber yukarı doğru savruluyorlar. Yüzeye çok az kala Taliyah'nın gücü tükeniyor. Kai'Sa ve Taliyah boşluğun kenarına tutunuyor ve dayanmak için ellerinden geleni yapıyorlar...
Toza ve kire bulanmış bir düzine el aşağı uzanıyor. Bu gerçek mi? diye düşünüyor Kai'Sa kendisine uzanan ellere yetişmeye çalışırken. Bir çift el onu yukarı çekiyor. Gerçekmiş. Kafasını kaldırdığında Taliyah'nın kampından tanıdık yüzleri görüyor. Bileklerini kavrayan ellerden biri Kadira'ya ait. Beni kurtarıyorlar.
Ayakları bir kez daha sağlam zemine basınca, “Zaifa!” diye sesleniyor Taliyah. “Kadira! Bizim için gelmişsiniz!”
“Yardım da getirmişsiniz.” Kai'Sa ikisini de başıyla selamlıyor. “İyi iş çıkardınız. Teşekkürler.”
O sırada Tepedeviren, büyük bir gürültü kopararak az önce içinde oldukları boşluğa varıyor. Kai'Sa parmağını dudaklarına götürüyor ve yalnızca ağzını oynatarak sessizce, Kımıldamayın, diyor. Tepedevirenler duymadıkları, hissetmedikleri veya hareket ettiğini görmedikleri sürece birinin orada olduğunu anlayamaz. Kımıldamazsak ve sessiz olursak hayatta kalırız.
Yaratık, Lambaların patlamış bedenlerini boynuzuyla dürtüyor. Etrafta biraz dolandıktan sonra Çağırıcıların ve yavruların parlayan cesetlerini buluyor.
Düşmanlarının öldüğünü görünce yine kayaları kazıp toprağın altına giriyor.
Kai'Sa insanların hareket etmesine izin vermeden önce sesin tamamen kesilmesini bekliyor. Sonra bitkin ve rengi solmuş Taliyah, yerden bir taş köprü daha çıkarıp grubu diğerlerinin yanına götürüyor. Enerjisi tükenmiş Kai'Sa ve gururu birazcık zedelenmiş Samir'se en arkada.
Kai'Sa'ya, “Kendim de geri yukarı çıkabilirdim,” diyor Samir yorgun yorgun sırıtarak. “Ama yardım ettiğin için sağ ol. Sayende diğerlerini o kadar da yavaşlatmamış oldum.”
Kai'Sa yandan yandan çocuğa bakıyor ve gülümsemeden edemiyor. “Tanıdığım en iyi kaya kızakçısına bir şey olmasına izin veremezdim.”
Kai'Sa karanlık bir köşede uzanıyor, vücudunun ne denli kötü durumda olduğunu kimsenin görmesini istemiyor. Közde lahananın müthiş kokusu burnuna doğru süzülürken, İyileşmek yemekten daha önemli, diye düşünüyor üzülerek.
Taliyah, Kai'Sa'nın yanına oturarak bir şey söylemeden içi lahana ve darı dolu bir kâse uzatıyor. Kai'Sa eliyle kâseyi itiyor.
“Aç değil misin?” diye soruyor Taliyah.
“Hayır, öfkeliyim.”
Taliyah şaşırıyor. “Neden?”
“Sözümü dinlemeliydin,” diyor Kai'Sa sinirle. “Ama sen ne yaptın? Halkını koruyamadın. O Hiçlik haşereleri bize daha önce saldıranların aynısıydı. Öldürdüğünü sandın ama öldürememişsin. Neredeyse hepiniz ölecektiniz. Ben gelmesem çoktan ölmüştünüz zaten.” Taliyah'nın pişmanlığı yüzündeki her çizgiden okunuyor. “Ve sana en çok ihtiyaç duydukları anda onları terk ettin. Sadece tek bir kişiyi kurtarma ihtimali uğruna herkesi ölüme mahkûm ettin.”
Taliyah bir süreliğine sessiz kalıyor. “Evet, sana minnettarım ama... sen de bana yardım etmek için aşağı inerken aynı şeyi yapmış olmadın mı?”
Kai'Sa buna nasıl cevap vereceğini bilemiyor.
Birkaç saniye süren tuhaf sessizliğin ardından Kai'Sa, “Xolan'a gitmeyin,” diyor. “Şu takip ettiğim çöken Hiçlik geçidi sizin yolunuzun tam altındaydı. Geçidin Xolan'a çıktığına eminim. Bu da Hiçlik'in orayı çoktan ele geçirdiği anlamına geliyor.”
Taliyah kafasını yukarı aşağı sallıyor, omuzları düşüyor. “Onlara başka bir yer bulmalarını söyleyeceğim.”
“Onlara mı? Sen ne yapacaksın peki?”
“Ben mi? Xolan'a gideceğim.”
“Taliyah...”
“Sen de oraya gitmiyor musun?” Taliyah iç çekiyor. “Bu insanları koruyabileceğimi düşünmüştüm. Onları güvenli bir yere götürebileceğimi. Ama sen haklıydın, artık güvenli bir yer yok. O yüzden... kendi güvenli yerimizi kendimiz yaratacağız.”
“Ee... Nasıl yani?”
“Eğer Hiçlik Xolan'ı ele geçirdiyse... biz de geri alacağız! Orayı herkesin sığınabileceği güvenli bir yer haline getireceğiz... ve orada hayatta kalanlara yardım etmeye çalışacağız.” Taliyah oldukça iyimser konuşuyor.
“Hiçlik kasabayı ele geçirdiyse... orada kurtarabileceğimiz kimse kalmamış demektir.”
“Oraya gitmeden bunu bilemeyiz. Yardımımıza ihtiyaç duyan bir kişi bile bulursak gittiğimize değmiş demektir.” Taliyah öne doğru bir adım atarak Kai'Sa'nın ellerini tutuyor. Kai'Sa, ikinci derisinin üstünden bile onların sıcaklığını ve sertliğini hissedebiliyor. “Bunu sensiz yapamam Kai'Sa. Tek başımayken o Lambaları öldüremedim... ama sen yanımdayken öldürmeyi başardım. Orayı birlikte bulabiliriz.”
Evim Hiçlik'e yenik düştüğünde Taliyah yanımda olsaydı... şu an çok farklı biri olabilirdim. Kai'Sa, Taliyah'nın gözlerindeki umudu ve gücü görüyor. Ama şu an böyle biriyim işte. Dünyanın bana bu şekilde ihtiyacı var. Onun da öyle. Birlikte neler başarabileceğimizi gördüm. Sanırım benim de ona ihtiyacım var.
Xolan'da hayatta kalmış olabilecek insanların da.
Kai'Sa közlenmiş lahanadan bir ısırık alıp kafasını sallıyor. “Peki. Kilime bir iplik daha ekleyelim.”
“Dikkatli olun ve kendinize iyi bakın,” diye yanıtlamıştı Taliyah ona sıkıca sarılırken. “Ulu Dokuyucu'nun lütfu üzerinizde olsun.”
Artık gözden uzaktalar. Taliyah, geriye kalan tek yoldaşı Kai'Sa'ya bakıyor. Yanında biri olduğu için o da mutlu, diye düşünüyor Taliyah gizlice gülümseyerek. Bunu itiraf etmek istemese bile.
Artık yazgıları bir olan ikili, havada süzülen taş köprünün üstünde Sai Kahleek'te ilerlemeye başlıyor.